*** SEYYAH-I FAKİR * TÜRBEci BABA*** OĞUZ SOYU-ÜÇOKLAR KOLU-GÖKHAN BOYUNUN TÜRKÇÜ TURANCI TÜRKMEN ÇEPNİ AYVAZ OTAĞI (Âlem de ŞER Oğuz'da ER tükenmez.!)
  (21) ŞEHİTLİKLER VE TÜRBELER: AĞRI DAĞI.. İSHAK PAŞA SARAYI.. ŞEYH AHMED-İ HANİ.. SEYYİD ABDURRAHİM BİN ABDULLAH EL-ARVASİ.. Doğubeyazıt-AĞRI
 

Ailece Ziyaret  Ağustos-2006

SEYYİD ABDURRAHİM BİN ABDULLAH EL-ARVASİ

Abdürrahim Arvasi Türbesinin Yeri: Ağrı İli Doğubayazıt İlçesinde bulunan Ahmed Hâni kabristanlığında türbesi vardır. 

Abdürrahim Arvasi Türbesi
Abdürrahim Arvasi Kimdir: Seyyid Abdullah Arvasi’nin oğludur. Osmanlı Döneminde Anadolu’da yetişen velilerdendir. Hz. Hüseyin’in soyundandır. Doğumu tarihi bilinmiyor. Ölümü 1786 yılındadır. Babasının Arvas Köyündeki (Van-Doğanyayla) medresede eğitim gördü. Akli ve nakli ilimlerde önemli bir âlim olmuştur.

Abdürrahim Arvasî

Abdürrahim Arvasî Peygamber Efendimizin soyundan olup seyyiddir. Eğitimini babasının medresesinde alıp aklî ve naklî ilimlerde söz sahibi oldu. Bunun yanında yine babasının tasavvufî sohbetlerine de katılıp belli bir olgunluğa erişti.Bir davet üzerine gittiği Doğubayazıt’ta ehl-i sünnet itikadının yayılması için çok çalıştı. Burada kurduğu dergâh yoluyla Şiiliğe meyilli bölge halkına uzun münazaralardan ve mücadelelerden sonra ehl-i sünnet yolunun üstünlüğünü kabul ettirdi. Halkın¸ ehl-i sünnet olup huzura kavuşmasını sağladı.Abdürrahim Arvasî bu gayretinin yanında ilmî çalışmalarından da geri kalmayıp öğrendiklerini hayatında tatbik etmek suretiyle hem insanlara örnek olmuş hem de onların ebedî saadete kavuşmaları için gayret sarf etmiştir. Onun sohbetlerine yüzlerce kimse katılıp faydalanmıştır.Bu sohbetlerinden birinde her sohbetinde olduğu gibi yine Mevlânâ’nın Mesnevi’sinden bölümler okutuyordu. Mecliste bulunan İranlı mollalarından biri Mevlânâ’yı ve Mesnevî’yi küçültücü ve tahkir edici maksatla¸ bildiği hâlde “Ne okuyorsun?” diye sordu. Abdürrahim Arvasî ¸ “Mesnevi okuyoruz.” buyurdu. İranlı molla cevap olarak; dinlemeye değmez anlamında “Meşnevi” dedi. Bu cevap karşısında son derece hiddetlenen Abdürrahim Arvasî Mesnevi’yi rastgele açıp İranlı mollaya: “Şu beyti oku!” buyurdu. İranlı molla:

“Mesnevî ra meşnevî mehan/Ey sek-i gürgîn bed kerdeî”

Yani Mesnevi’yi meşnevî okuma¸ ey uyuz köpek! Kötü bir iş yaptın¸ mealinde beyti istemeyerek okuyuverdi. Bu manalı beyan karşısında molla ve meclistekiler dehşete kapıldılar. Molla söyleyecek söz bulamadı.Mecliste bulunanlar daha sonra bu beyti Mesnevi’den aradıkları halde bulamadılar. Bu hâlin Abdürrahim Arvasî ‘nin bir kerameti olduğunu anladılar.Abdürrahim Arvasî 1786 ‘da Doğubayazıt’ta vefat etti.


 




ŞEYH AHMED-İ HÂNÎ
AHMED HANİ TÜRBESİ ile ilgili görsel sonucu


1591 yılında Hakkari'nin Çukurca ilçesi Han köyünde dünyaya gelmiştir. Doğduğu yer ve Hânî aşiretinden olması nedeniyle Şeyh Hânî baba lakabıyla tanınmıştır. Osmanlı - Kürt edip, şair, tarihçi ve tasavvuf ehlidir. 

Bağdat, Şam, Halep ve İran medreselerinde öğrenim görmüştür. Özellikle Suriye'deki medreselerde Antik Yunan felsefesini, Mezopotamya ve İran medreselerinde İslam felsefesini (tasavvuf) astronomi, şiir ve sanat tekniğini öğrenmiştir. Mekke ve Mısır'da bulunduğu ise, eserlerinden anlaşılmaktadır. 

Hakkari'den çıkarak zamanın kültür ve ticaret merkezi konumunda olan Doğubeyazıt'a yerleşmiş, Ahlat ve Doğubeyazıt medreselerinde müderrislik, İshakpaşa Sarayında saray katipliği ve Muradiye Camii’nde imamlık yapmıştır. Farsça ile birlikte dört dil bilen Ahmed-i Hânî  tasavvufî manzume şeklindeki eserlerini dönemin edebiyat dili olan Farsça yerine Kürtçe yazmıştır. 

Eserlerinde, söyleşilerinde, fikirlerinde milli değerlerden hareketle evrensel değerler dünyasını yakalamaya çalışarak bütün mahlukatın yaratıcısının Allah olduğunu vurgular. Allah'a ve O'nun elçisi Hazret-i Peygambere (SAV) olan sevgisini dile getirir. 

Kürtlerin birliği, Kürtlerin diğer halklar gibi özgür yaşaması, Kürt kültürünün gelişmesinden bahseder. Bunları sağlamanın yolunun çağdaş bir millet olmaktan geçtiğine inanır. Kürtlerin komşu halklardan geri olmadığını yalnızca birlik ve iyi yöneticilerden yoksun olduğunu savunur. Fikirlerinde başka halkları karşısına alan bir milliyetçiliğe rastlanmaz. Komşu halkların kültürel, tarihsel, dinsel yakınlıklarını kardeşlik olarak görür. 

Şeyh Ahmed-i Hânî, 1652 yılında Doğubeyazıt'ta vefat etmiştir. Türbesi, Doğubeyazıt'a 8 Km. mesafede bulunan İshakpaşa Sarayının üst kısmındadır. Türbenin yanına sonradan bir de cami yapılmıştır. Bölgede en çok ziyaret edilen türbedir. Tüm Kürt coğrafyası ve dünyanın değişik bölgelerinden gelenler tarafından ziyaret edilmektedir. Türbesi Osmanlıya bağlılığından dolayı, Osmanlı İmparatorluğu tarafından yaptırılmıştır. 



İSHAK PAŞA SARAYI

İshak Paşa Sarayı

Topkapı Sarayı’ndan Sonra Türkiye’nin ikinci büyük yapılar topluluğu İshak Paşa Sarayı’dır.

Doğubayazıt’ın en önemli ve ilgi çeken tarihi eseri de, İshak Paşa Sarayı’dır. Saray, Eski Bayazıt’ın doğusunda eski bir tepe üzerine yapılmış, İshak Paşa ve oğlu Mehmet Paşa zamanında 1784 yılında tamamlanmıştır. Her şeyi ile bir bütünlük oluşturan Saray; camii,divan odaları, bodrum ve türbesi ile 366 odalıdır. Önceki yüzyılların ve çağının sanat anlayışları yapıya yansıtılmıştır. Taş duvarlardaki boşluklar, sarayın kalorifere benzer bir sistemle ısıtıldığını göstermektedir. Yapı yaklaşık olarak 115×50 m. ölçülerinde bir alana kurulmuştur. Kesme taştan yapılan sarayın doğu cephesindeki portalı kabartma ve süslemeleriyle Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtır. Saray iki avlu ve bu avluda bulunan yapılar topluluğundan meydana gelmiştir. Birinci avludaki yapıların bazıları yıkılmıştır. Dört tarafı yapılarla çevrili ikinci avlu dikdörtgen planlıdır. Girişe göre sağ tarafta selamlık ve onun arkasında haremlik vardır. Bunların sonunda cami ve türbe bulunmaktadır.

Divan salonu 20×3 m. boyutlarındadır. Duvarları ve tabanı taştandır. Duvarları Türk hat sanatının örnekleriyle, sülüsle yazılmış ayet ve beyitlerle süslüdür. Burada yer alan “İshak meram üzere kerem kıldı cihanı-Binyüzdoksandokuz buna oldu tarih” beytinden sarayın miladî 1784 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Sarayın ikinci avlusundaki türbe, kesme taştan yapılmıştır. Bu sekizgen türbe, Selçuklu türbe mimarisi geleneğinin tipik örneği olan kümbet şeklindedir ve iki katlıdır. Duvarları geometrik motiflerle süslüdür. Bu türbede Çolak Abdi Paşa, İshak Paşa ve yakınları yatmaktadır.

İshak Paşa Sarayı’nın kuzey doğusundaki kayalıklar üzerinde yükselen Beyazıt kalesi ve yakınındaki Behlül Paşa’nın eseri camii de tarihi değeri olan yapılardar.

İshak Paşa Sarayı, saraydan öte bir külliyedir. İstanbul Topkapı Sarayı’ndan sonra son devirde yapılmış sarayların en ünlüsüdür.

Doğubayazıt ilçesi’nin 5 km. doğusunda, bir dağın yamacındaki tepe üzerine kurulan saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun Lale Devri’ndeki son büyük anıt yapısıdır. 18. yy. Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür. Sarayın Harem Dairesi Takkapı kitabesine göre yapılış tarihi Hicri 1199, Miladî 1784’tür.

Saray binasının bulunduğu zemin vadi yakası olduğundan, kayalık ve sert bir yerdir. Eski Bayazıt şehrinin merkezinde olmasına rağmen, bu yapının üç tarafı (kuzey, batı, güney) dik ve meyillidir. Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır. Sarayın giriş kapısı buradadır. Aynı zamanda en dar cephesidir.

Saray, kalelerin özelliğini kaybettiği; ateşli silahların bulunduğu bir çağda yapıldığından, doğu yönündeki tepelere karşı müdafaası zayıftır. Cümle kapısı müdafaa bakımından en zayıf noktasıdır. Cümle kapısı bölümü, İstanbul ve Anadolu’da kurulan saraylarınkinden farksız olup, taş işçiliği ve oymacılığı yönünden muntazamdır.

Türklere özgü tarihi saray örnekleri bugün ülkemizde pek az sayıda kalmıştır. Bunlardan biri de İshak Paşa Sarayı ve Külliyesi’dir.

 

İshak Paşa Sarayı şu mimari bölümlerden meydana gelir:

 

1- Dış cephe,
2- Birinci ve ikinci avlu,
3- Selamlık dairesi,
4- Cami binası,
5- Aşevi (Darüzziyafe),
6- Hamam,
7- Harem dairesi odaları,
8- Merasim ve eğlence salonu,
9- Takkapılar,
10- Cephanelik ve erzak odaları,
11- Türbe binası,
12- Fırın,
13- Zindan,
14- İç mimariden bazı bölümler (kapılar, pencereler, dolaplar, şerbetlikler, şömineler vs.)

 

Kaynak:http://agriyagidiyorum.com/ishak-pasa-sarayi/

 




ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu
ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu
ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu
ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu

ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu
ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu
ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu









ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu
ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu




ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu

ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu

ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu

ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu



ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu

ishak paşa sarayı zindanları ile ilgili görsel sonucu
ishak paşa sarayı restorasyonu ile ilgili görsel sonucu
ishakpaşa sarayı ile ilgili görsel sonucu

 

ishakpaşa sarayı ile ilgili görsel sonucu


AĞRI DAĞI
ağrı dağları ile ilgili görsel sonucu
ağrı dağı
ağrı dağları ile ilgili görsel sonucu

Ağrı Dağı

Türkiye’nin en büyük dağı olan ve aynı zamanda volkanik bir özellik taşıyan Ağrı Dağı’nın %35’i Iğdır ilinde, %65’i iseAğrı ilinde bulunmaktadır. Her mevsim zirvesindeki erimeyen karlarıyla ve ülkenin en büyük dağı olması sebebiyle tırmanışlar için çok cazip gelen Ağrı Dağı’nın 5137 metrelik Atatürk zirvesi ve 3898 metrelik İnönü zirvesi vardır.

Aynı zamanda Türkiye’nin en büyük buzulunun bulunduğu dağ, farklı dillerde birçok isme sahiptir. Ararat, Kuh-i Nuh, Cebel ül Haris bu isimlerden bazılarıdır. Ağrı Dağı’yla ilgili değişik bir fikir de ileri sürülmektedir. Büyük Tufan’dan sonra Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’na oturduğuna dair değişik bilgiler vardır. Fakat Kur’an-ı Kerim’de Nuh’un gemisinin Cudi Dağı’nda bulunduğu ifade edilmektedir.

Diğer taraftan Marco Polo’nun Ağrı Dağı’na hiçbir zaman çıkılamayacak bir yer olduğunu belirtmesinden sonra, 1829’da Frederik Von Parat’ın dağın zirvesine çıkmasıyla Ağrı Dağı’nda tırmanış yapılmaya başlanmıştır. Binlerce dağcının merakla gidip gördüğü ve tırmanışlar yaptığı Ağrı Dağı’na 1990 yılında tırmanma yasağı getirilmiştir. 1998 yılında ise bu yasak kalkmıştır. Hem tırmanışlar yapılan hem kayak merkezi olan hem de coğrafyamızın en güzel parçalarından biri olan Ağrı Dağı, her yönüyle görenleri etkisi altına almaktadır.




http://www.neyiilemeshur.com/agri/agrinin-tarihi-yerleri-agri-evleri-kaleleri-camileri-muzeleri-2404.html



 
  SON BİR (1) YILIN TOPLAMI 31431 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol