*** SEYYAH-I FAKİR * TÜRBEci BABA*** OĞUZ SOYU-ÜÇOKLAR KOLU-GÖKHAN BOYUNUN TÜRKÇÜ TURANCI TÜRKMEN ÇEPNİ AYVAZ OTAĞI (Âlem de ŞER Oğuz'da ER tükenmez.!)
  (16) ŞEHİTLİKLER VE TÜRBELER: HACKALI HOCA BABA , AHİ EVREN DEDE , ŞEYH HACI HAKKI EFENDİ, 1.T.B.M.M. TRABZON MEBUSU ALİ ŞÜKRÜ BEY ve TEZ VEREN DEDE TÜRBELERİ.. - TRABZON
 

 
HACKALI HOCA BABA , AHİ EVREN DEDE , ŞEYH HACI HAKKI EFENDİ , 1.T.B.M.M. TRABZON MEBUSU ALİ ŞÜKRÜ BEY ve TEZ VEREN DEDE TÜRBELERİ..

Ailece ve Arkadaşlarla farklı zamanlarda onlarca kez ziyaret..





AHİ EVREN DEDE TÜRBESİ

















1. T.B.MM. MEBUSU TRABZON(BEŞİKDÜZÜ) MEBUSU
ALİ ŞÜKRÜ BEY



ŞEYH HAKKI BABA 













TEZVEREN DEDE

TRABZON DA TEZ VEREN DEDE ile ilgili görsel sonucu
TRABZON TEZVEREN DEDE ile ilgili görsel sonucu


AHİ EVREN  (VELİ) DEDE

TRABZON DA AHİ EVREN DEDE MEZARI ile ilgili görsel sonucu
TRABZON AHİ EVREN DEDE ile ilgili görsel sonucu
Kırşehir’de Ahi Evran ile aynı çağı paylaşan; bazı kaynaklara göre de kardeş ya da amca oğlu olduğu belirtilen Trabzon’daki Ahi Evran Dede de aynı tarihlerde Trabzon’a gelerek Boztepe’de bir teşkilat kurmuştur. Ahi Evran Dede, Orta Asya’dan Trabzon’a gelen Türklerin bölgeye yerleşmesine, meslek sahibi Türklerin yüksek kalite ve standartta mal ve hizmet üreterek gayrimüslim esnaflarla rekabet etmesine ve bölge halkının Türk-İslam kültürünü tanımasına öncülük etmiştir.

Bugün bir ziyaretgah olan Ahi Evran Dede türbesi Trabzon’un Boztepe semtindedir. Türbe Ahi Evren Cami adı ile anılan camiye bitişik olarak inşa edilmiştir. Ahi Evran Dede, Orhan Gazi zamanında İslam’ı yaymak için gelmiş olan Ahilerin gönüllü İslam tebliğcisidir.
 
1461 yılındaki Trabzon’un fethine zemin hazırlamış beş evliyadan birisidir.

Kaynaklara göre Ahi Evran Dede Miladi 1351 yılında 67 yaşında şehit edilmiştir. Kabri zamanla kaybolmuş ancak sonradan bir ceviz ağacının altında Hacı Hakkı Baba tarafından manevi olarak tespit edilip alınarak adına yaptırılan türbeye nakledilmiştir. Bugünkü cami ve türbe ise II. Abdülhamid’in gönderdiği 900 altınla Trabzon valisi Kadir Paşa tarafından 1305 (1887) yılında yaptırılmıştır. Rivayetlere göre: Hakkı Baba, bir gece rüyasında Ahi Evran Dede’yi görmüş. Ahi Evran Dede kendisine: "Buradayım, sıkıldım. Gel beni buradan al!" demiş. Hakkı Baba da rüyasında gördüğü yeri kazmış ve Dede’nin naaşını çıkarttırarak Boztepe’ye defnettirmiş.

Trabzon’un manevi mimarlarından Ahi Evren Dede hakkında sıklıkla anlatılan bir başka menkıbe ise şöyle: I. Cihan Harbi sırasında Rus Ordusu, Ermeni ve Rum eşkıyalarıyla birlikte Trabzon’u işgal eder. Çocuk, kadın, yaşlı ve ihtiyarların büyük bir bölümü şehri terk ederek batı illerine göç ederler. Geride kalanlar ise çaresizlik içinde camilere koşup imamlardan yardım istemişler. İskenderpaşa Camii imamı Şükür Baba bir vâazında halka: "Ahi Evran Hazretleri’nin manevi huzurunda hazır bulundukça size hiçbir zarar ve ziyan gelmeyecektir" diyerek halkın Boztepe’de toplanmasını istedi. Bunun üzerine yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan Müslüman ahali Boztepe’de toplanır. Gerçekten de gerek Rus istilasının en yoğun dönemlerinde olsun, gerekse Ermeni ve Rum çetelerinin saldırıları esnasında olsun orada bulunan insanların hiçbirine zarar gelmemiştir... Rus savaş gemilerinden atılan topların Ahi Evran Dede’nin türbesine hiç isabet etmediği görülmüştür.





Ahi Evren Dede,
 
Trabzon İmparatorluğu döneminde Trabzon’a gelerek, İlk olarak İslam’ı yayan dinimizi öğreten
 
önemli bir din adamıdır. ve Boztepe’deki mezarı halk tarafından kutsal addedilip ziyaret ediliyor.
 
Ahi Evren Dede Türbe ve Cami
 
 Trabzon, Boztepe Ahi Evren Dede Türbesi ve Cami
 
Kırşehir’de Ahi Evran ile aynı çağı paylaşan; bazı kaynaklara göre de kardeş ya da amca oğlu olduğu belirtilen
 
Trabzon’daki Ahi Evran Dede de aynı tarihlerde Trabzon’a gelerek Boztepe’de bir teşkilat kurmuştur. Ahi Evran
 
Dede, Orta Asya’dan Trabzon’a gelen Türklerin bölgeye yerleşmesine, meslek sahibi Türklerin yüksek kalite ve
 
standartta mal ve hizmet üreterek gayrimüslim esnaflarla rekabet etmesine ve bölge halkının Türk-İslam kültürünü
 
tanımasına öncülük etmiştir. Bugün bir ziyaretgah olan Ahi Evran Dede türbesi Trabzon’un Boztepe semtindedir.
 
Türbe Ahi Evren Cami adı ile anılan camiye bitişik olarak inşa edilmiştir. Ahi Evran Dede, Orhan Gazi zamanında
 
İslam’ı yaymak için gelmiş olan Ahilerin gönüllü İslam tebliğcisidir. 1461 yılındaki Trabzon’un fethine zemin hazırlamış
 
beş evliyadan birisidir. Kaynaklara göre Ahi Evran Dede Miladi 1351 yılında 67 yaşında şehit oldu. Kabri zamanla
 
kaybolmuş ancak sonradan bir ceviz ağacının altında Hacı Hakkı Baba tarafından manevi olarak tespit edilip alınarak
 
adına yaptırılan türbeye nakledilmiştir. Bugünkü cami ve türbe ise II. Abdülhamid’in gönderdiği 900 altınla Trabzon
 
valisi Kadir Paşa tarafından 1305 (1887) yılında yaptırılmıştır. Rivayetlere göre: Hakkı Baba, bir gece rüyasında
 
Ahi Evran Dede’yi görmüş. Ahi Evran Dede kendisine: “Buradayım, sıkıldım. Gel beni buradan al!” demiş. Hakkı Baba
 
rüyasında gördüğü yeri kazmış ve Dede’nin naaşını çıkarttırarak Boztepe’ye defnettirmiş.
 

Trabzon’un manevi mimarlarından Ahi Evren Dede hakkında sıklıkla anlatılan bir başka menkıbe ise şöyle:
 
I. Cihan Harbi sırasında Rus Ordusu, Ermeni ve Rum eşkıyalarıyla birlikte Trabzon’u işgal eder. Çocuk, kadın,
 
yaşlı ve ihtiyarların büyük bir bölümü şehri terk ederek batı illerine göç ederler. Geride kalanlar ise çaresizlik
 
içinde camilere koşup imamlardan yardım istemişler. İskenderpaşa Camii imamı Şükür Baba bir vâazında halka:
 
“Ahi Evran Hazretleri’nin manevi huzurunda hazır bulundukça size hiçbir zarar ve ziyan gelmeyecektir” diyerek
 
halkın Boztepe’de toplanmasını istedi. Bunun üzerine yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan Müslüman ahali Boztepe’de
 
toplanır. Gerçekten de gerek Rus istilasının en yoğun dönemlerinde olsun, gerekse Ermeni ve Rum çetelerinin
 
saldırıları esnasında olsun orada bulunan insanların hiçbirine zarar gelmemiştir… Rus savaş gemilerinden atılan topların
 
Ahi Evran Dede’nin türbesine hiç isabet etmediği görülmüştür.






HACKALI HOCA BABA



Son devir Trabzon evliyalarındandır. Trabzon'da hakkında en çok malumat ve menkıbe olan tasavvur ehli meşhur zattır. Bazıları onun ilmi olmadığını, sadece manevi ruhaniyeti çok güçlü halk tipi bir veli olduğunu söylerler ama bunu yaşlı müritlerinden Haçka’lı Hacı Musa Akaya Hoca Efendi kabul etmediği gibi biz de araştırmalarımızda Gülbahar Hatun Medresesi'nde ilim tahsil ettiğini tespit ettik. Zaten Hacı Musa Akkaya Hoca Efendi de de Hatuniyye Cami imamlığından emekli olmuştur. Kaldı ki bugün Düzköy' deki Haçka’lı Baba Türbesi ve Cami Derneği yöneticiliğini, Haçka’lı Baba’nın müritliğini ve türbedarlığını yapmaktadır. Yani bu konuda bilirkişidir. Haçka’lı Baba'nın kim olduğunu belirtmeden konuya bu açıdan yaklaşmamızın sebebi bu konudaki yanlış bilgileri yok etmek, velilik ve tasavvuf gibi nezih ve mukaddes bir ilme hurafe karıştırmamaktır.

       Bundan sonra Haçka’lı Baba’nın heybetli rafındaki mübarek cemaline bakalım. Müritlerinden ve Trabzon'daki fotoğrafçılardan birçok fotoğrafını temin ettim ama beni en çok etkileyen fotoğrafı şudur:
Haçkalı Baba'nın asıl adı Mustafa TARHAN’dır. "Haçkalı Hoca" diye meşhur olmuştur. "Kuş Mustafa, Beyaz Hoca, Büyük Hoca, Haçkalı Baba" diye de anılmaktadır. Kadiri Tarikatına mensuptur. Karedeniz evliyalarındandır. 18 yaşında veli olduğu söylenmektedir. Birçok "keramet ve menkıbeleri bilinmektedir. Aslen Caykaralı bir aileye mensuptur. Caykara'nın OGENE köyündendir. Babasının Haçka’da imam olması nedeniyle 1864'te' Haçka' da doğmuştur. 85 sene hayat sürerek 1949'da yine Haçka’da vefat etmiştir.
Kabri, türbesi, camisi Düzköy (Haçka) yaylasındadır. Trabzon Belediyesi yazın cumartesi-Pazar günleri o ziyaretgâha -1991 senesinde- otobüs servisleri koymuştur.
       Haçkalı Hoca Efendi’nin annesi Hatice Hanım, babası Ibrahim Efendi, dedesi Buhara’lı Kutbuzzaman Molla Hasan Efendi’dir. O’da babası gibi imamdı. Mekke’den Buhara’ya, Buhara’dan Gümüşhane’ye oradan Caykara Ogene (manası o gene demektir) Köyüne Islamı tebliğ için gelmiştir. Selçuklu eşrafından bir aileye mensuptur. Bütün Türkiye’de Haçka’lı Baba’nın adı bilinmektedir.
       Kızı Zeliha Kazancı’dır. Diğer adı Haskız’dır. Kızının oğlu yani torunu Süleyman Kazancı Bey bugün hayattadır. Kendisiyle 26.07.1992 Pazar günü Haçka’lı Baba Camii’nde beraber olduk ve sohbet ettik. Haçkalı Baba’nın eşi de Akçaabat’lı Kazancıoğullarındandır.
       Haçkalı Hoca’ya “Kuş Mustafa” adını meşhur hocası Corum’lu Mustafa Efendi takmıştır. “Niye gelmiyor?” diye merak edip Haçkalı Hoca denilen müridini özleyince ve haber yollayınca Haçkalı Baba “Cağırsın geleyim” cevabını vermiştir. Hocası Corum’lu Mustafa Efendi “Uçta gel” deyince kuş gibi huzuruna çıkmıştır. Ondan sonra adını “Kuş Mustafa” takmıştır. Velilerin zaman ve mekân boyutlarını aşması beşeri tekniklerle açıklanamaz. Onlar televizyon ışınlarından daha sırlı bir şekilde Peygamberlerin beşeriyetten melekiyete intikali gibi zaman ve mekan kavramlarını aşarlar.
       Diğer hocası Boztepe’de Evren Dede’nin ayakucunda yatan Akçaabatlı veli Hakkı Baba’dır. Fakat Karadeniz evliyalarının kutupluğunu Corumlu Mustafa Efendi’den almıştır. Bu hocası Medine’de Cennet’ül Baki Mezarlığında yatmaktadır. 
      Akçaabat’ın Sidiksa (Cayırbağı) Köyündeki Serdar Hocayı “Kara Hoca” diye anardı. O’nunla güreş bile tutardı.
      Haçkalı Hoca’nın hayatı Islamiyet’e hizmetle geçmiştir. Menkıbeleri hala dilden dile dolaşmaktadır. 
      Sigaraya son derece karşı idi. Gelecekte sigaraya hizmet eden tütüncülerin aç kalacağını, mısır-fasulye ekenlerin karlı olacağını söylemiştir. Bu sözünden sonra Iran'a kıtlık olmuş, dediğini yapanların Iran’a mısır ve fasulye satarak zengin olduğu Trabzon halk kültür tarihine geçmiştir.
       Sivas Kongresine katılan Beşikdüzülü Abdu'l Hasib Ataman (Kellecioğlu) Haçkalı Hoca Efendiyi orada gördüğünü söylemiştir. Birçokları da Haçkalı Babayı Kurtuluş Savaşı'nda gördüklerini söylemişlerdir. Hatta savaşta biliniyorken Pazarkapı Ofisi'nin önünde buğday çuvallarını süngüleyerek "vurun aslanlarım vurun. Elhamdülillah zaferi kazandık" diye haykırdığına ve sonra ortadan kaybolduğuna şahit olanlar vardır.
       Mustafa Kemal Atatürk'ün "gerçek evliya" diyerek övdüğü büyüklerdendir. Oyle ki, bazı yakınları bu konuda hapse bile atıldığını, fakat her defasında elini kolunu sallaya sallaya jandarma ve polislerin gözleri önünde çıkıp gittiğini, bu yüzden keramet ehli olduğu anlaşılarak serbest bırakıldığını söylemektedirler. Gerçekten Iskilipli Atıf Hoca gibi din büyüklerinin takibata uğrayıp idam edildiği bir zamanda Haçka1ı Hoca'nın kurtulması çok büyük bir zat olduğunu göstermektedir. 
       Buna rağmen Hasib Ataman Beyi iyi tanıdığını ve ondan, böyle bir ses duymadığını söyleyen Vakfıkebir1i gazeteci-yazar ve karikatürist dostum Hikmet Aksoy Haçkalı Baba'nın Sivas Kongresine katıldığına dair olan menkıbeye itiraz etmiş hatta basında buna dair Akçaabat Yeni Haber'de konuyla ilgili yayınlanan bir yazımız nedeniyle bir mektup göndererek buna dair bir açıklama yapmıştır.
       Fakat lakabı "Kuş 'Mustafa" olan, hocasının yanına kuş gibi uçup gittiği bilinen; Kurtuluş savaşında, Cuma namazında, Moloz'da, Pazarkapı'da ve daha birçok yerde mantıktaki zaman ve mekan kavramlarını aşarak birden görünen ve de veli bir zat olan Haçkalı Baba'nın Sivas Kongresine kerameti olarak katılmış görünebileceği neden mümkün olmasın? Veliye böyle şeyler sorulmaz. Böyle kerametleri olmasa zaten veli olmaz. Allah dostları aynı TV yayınının bir anda birçok ekranda görülmesinden daha esrarlı olarak beşeri planı aşıp ilahi planda farklı görülmesi mümkündür. Mantıkta bir kapı ya açık, ya kapalıdır. Aynı anda hem açık hem de kapalı olamaz. Ama mantık üstü olaylarda mümkündür. Peygamberler mucizeleriyle, evliyalar kerametleriyle bizleri hayretler içinde bırakabilirler. Bu da imanın ve islamın şartları dâhilindedir. Biz onu basında bu yönüyle de tanıttık. Geniş bilgi için Islamdeki evliyalar bahsi ayrıntılarıyla okunmalıdır. Kaldı ki Haçkalı Baba'nın ruhaniyetini Trabzon'da yine Vakfıkebirli olan Hacı Ziya Esen Habiboğlu gibi bu konuların üstadı olan zat-ı muhteremler de kabul etmişlerdir.
       Haçkalı Hoca Efendi ile ilgili Istanbul Basınında da haberler çıkmıştır. Işte Zaman Gazetesi’nde çıkan didik didik ederek okuduğumuz bilgiler. Haçkalı Baba gönül dostlarından ve Trabzon'un manevi mimarlarından Haçkalı Hoca Efendiye dair en çok nakledilen menkıbelerinden biri de Akçaabat’a arabaya binmediği halde, araba Moloz’a geldiğinde yolcuların arabaya binmeyen Haçkalı Hocayı arabadan önce Moloz’a gelmiş olarak görmeleridir. Tabi ki o zaman Moloz diye bir mahalle veya semt yoktu. Tasavvuf merkezlerinden biri olan Pazarkapı Mahallesi’nin tertemiz ve surları okşayan masmavi ve yem yeşil güzelliklerle insan ruhuna Allah'ı zikrettiren sahili vardı.
Haçkalı Baba'nın dedesi Evlad-ı Resül’dendir. Ve evi Of’un Yukarı Ogene (o yine ayın) köyündedir. Dedesinin manevi sülbü de Hoca Efendiye geçmiştir. Hoca Efendi sigarayı ağzına koymadığı gibi onun yapıldığı dört bin çeşit zehiri olan nikotine sahip tütüne dair söylediği meşhur öğüt dolu bir şiiri de vardır:

"TUTUN,
YIKTI ALEMI BUTUN.
BEVL-I IBLISTEN ZUHUR ETTI DURAN; 
ICMEZ ANI MU'MINAT...
ICER ANI EBRAS OLAN"

Buradaki kelimelerin manası şöyledir: 
Bevl-i Iblis: Seytanların reisinin idrarı
Duhan: Duman
Ebras: Müptela
          Görülüyor ki Haçkalı Hoca Efendi bu konuda sigara içen bütün Müminleri, sağlıkçıları, din adamlarını ve müptelaları uyarmaktadır. Fakat, bugün sigara içmek şöyle dursun Haçka1ı Baba'nın gezip dolaştığı yaylalar ve deniz sahilleri bile bira ve diğer içki şişeleriyle dolmuştur.
          Bugün gerçekten tütüncüler dardadır. Gerçekten sigaradaki nikotin müptelalık yapmaktadır. Tiryakileri köleleştirmektedir. Birçok hastalıklar yapmakta ve pis kokular saçmaktadır. Allah tütünü başka işler için yaratmıştır. Tertemiz, mucize insan varlığı onunla berbat edilmektedir. Sigara ucundaki 2000 derece santigratlık ateş fırınına giren nikotindeki dört ana zehir dört bin çeşit zehire bölünerek toplumu madden büyük israfa, çevre kirliliğine, binlerce hastalıklara; manen islama ve insana yakışmaz kötü sonuçlara götürmektedir. Hele tasavvuf ve nefs terbiyesiyle asla bağdaşamaz. Allah korusun. Ama önce biz Allah'ın dediğini tutup kendimizi koruyalım. Kendimizi korumanın en kestirme yolu Haçkalı Baba gibi, Kur'an ve sünnete uymaktır.
       Haçkalı Hoca'nın Düzköy yaylasındaki türbesini bekleyen, camisinde ibadet eden müritleri, onun vefat ettiğinde göğsüne bir kuş gelip konduğunu, cenazesi yıkanırken bir duvar üstünde beklediğini; defnedilirken de gözleri önünde kabrine girip kaybolduğunu buna hep birlikte şehit olduklarını söylemektedirler. Bunlardan birisi de canlı şahit Trabzon Gülbahar Hatun Camii emekli imamlarından en yaşlı müridi baba dostumuz Düzköylü Hfz. Hacı Musa Akkaya Hoca Efendidir.
Düzköy'deki Haçkalı Baba külliyesini yaptırma derneğinin de başkanıdır. Haçkalı Baba bir cuma günü bizzat Hoca Efendi’nin kucağında ruhunu teslim ettiğini ben bizzat kendisinden dinledim ve zapta geçtim. Bu konuda etraflıca araştırma ve inceleme yaptım. Işte kendisiyle görüşmelerimizden birinin hatırası olan 26.07.1992 Pazar tarihli bir fotoğraf. Benim arkamda ayakta duran zat pek muhterem hocam Hacı Ziya Habiboğlu’dur. Onun yanındaki Musa Ak-kaya Hoca'dır. (Maçka Imam-Hatip Lisesi eski müdürü bugün Trabzon Belediyesi Başkan Yardımcısı Mehmet Akkaya Musa Hoca'nın oğludur. Ziya Hoca'nın sağındaki gözlüklü Haçkalı Babanın torunu Süleyman Kazancı'dır. Onun yanındaki sakallı ve bastonlu zat Haçkalı Baba'nın müritlerinden Mehmet Birinci’dir. Benim yanımda çökmüş vaziyette oturan sakallı genç öğrencilerimden ve Haçkalı Baba Camii Imamı Temel Atalar’dır. Ayaktaki yeşil tişörtlü gençte benim oğlum Muhammed Ali'dir.
         Gerçekten Haçkalı Baba hakkında ne kadar bilgi versek azdır. Musa Akkaya Hoca'nın verdiği bilgilere göre: Sapka inkılâbı döneminde hapse girmesine rağmen sarığını başından hiç kimse çıkartamamıştır. Müritleri onu oniki tarikatın manevi şeyhi olarak bilirler.
        Müritlerine “akşama kadar yatıp uyumakla dervişlik olmaz" derdi. Haçkalı Hoca'nın ilmi hüviyeti de vardı. Trabzon Hatuniye Medresesi dersiamlarından (ordinaryüs profesörlerinden) çeşitli dersler, almıştır. Gümüşhaneli Ismail Bey de hocalarındandır.
Arapça ve Farsça da konuşmaktaydı. Bilinen en az üç medrese hocasından ilim öğrenen bir insan nasıl sadece “halk tipi (ilimsiz) veli” olarak vasıflanabilir? Kaldı ki, Allah dostlarına Cenab-ı Allah diğer insanların ulaşamayacağı çeşitli ilimler (Marifet Ilmi, Hikmet Ilmi, Ilm-ü Ledün) öğretmektedir ki bu mertebelere ulaşmak diğer insanlar için mümkün değildir.
        Musa Hocaya göre Haçkalı Baba Caykara'da değil Akçaabat'ın Koryana Köyünde doğmuştur. Allah aşığı bir zattı. Bu yüzden Izmir'de düşmanın denize dökülmesinde büyük rol oynamıştır. Zaten Yunanlılar yakaladıkları Türk askerlerini karargâhlarına götürdüklerinde orada bulunanlar “bizimle savaşanlar asıl bunlar değildi, ak sakallı, yeşil elbiseli, beyaz sarıklı adamlar girdi içimize bizi mahvettiler" dedikleri tarih kitaplarına da geçmiştir. (Bakınız Istiklal Harbi'nde Sarıklı Mücahidiler, Kadir MISIRLIOGLU)
      Trabzon'da ve Akçaabat’ta birçok hatıra fotoğrafları saklanmaktadır. Ramazan'da, Musa Hoca Yasin'i Serif okurken vefat etmiş, fani dünya aleminden ebedi ahiret alemine göçmüştür. Nefse zor gelen işlerle nefsi terbiye ederdi. Her işte "Ya Rabbi senin rızan için" tabirini kullanırdı. Yaptığı işler çevresinde hep örnek ve ders vericiydi. Eski türbedarı yaşlı kadın Havva Nine (Toprak Ana) Haçkalı Baba'nın türbesinin yanına defnedilmiştir. Hakkında söylenen gizli haberleri söyleyenlere söylerdi. Olacak olayları da önceden haber verebiliyordu. Birçok çocuğa geleceğe dönük isimler takmıştır. (Mesela: bugün Kadiri Tarikatı hocalarından Akçaabatlı Haydar Baş’ın nin adını Haçkalı Baba takmıştır. Bunu Haydar Baş’ın babası Hacı Hasan Baş amcadan bizzat dinlemiştim. Gerçekten ne olacağı belli olmayan, ismi Haydar takılan bu çocuk Haçkalı Babanın vefatından sonra bizimle birlikte Yüksek Ilahiyat tahsilini yapmış ve de 1970’tensonra tasavvufa intisap etmiştir.)
        Kendisine sorulan davaların ve işlerin sonunu güvendiği insanlara söylerdi. Bu konuda malumat soran bir vatandaşın evini sel alacağını, diğerlerinin mahkemeyi kazanacağını söylemesi bunlar arasındadır.
        Torunu Süleyman kazancı'nın verdiği bilgilere göre:
       Haçkalı Baba bugün Boztepe’de metfun bulunan Salih Baba'dan da ders almıştır. Buna göre bilinen dört hocası vardır. Manevi feyzi çok güçlü idi. Haçkalı Baba aynı anda Akçaabat, hem Vakfıkebir ve hem de Trabzon'da görülebilecek ruhaniyette bir veli idi. Kapının kilidini açmadan içeri girdiğine bizzat Süleyman Kazancı Bey şahit olmuştur. Söyledikleri aynen çıktığı için herkes her konuda ona bilgi danışırmış. Haçkalı Baba'nın dedesi Hasan Hoca Efendi Trabzon'a geldiğinde Kadirilik çok yaygın olduğundan kendileri de Kadiriliğe uymuş, aynı yolu Haçkalı Hoca Efendi de takip etmiş, hatta şahsında Kadiri ve Nakşi meşreplerini birleştirmiştir.
        Cünkü: bu Tevhidin gereği idi. Bunu bizzat Haçka1ı Baba müridi Musa Akkaya Hoca Efendi'ye söylemiştir. Haçkalı baba'nın ömrü irşatla geçmiştir. Ancak halk onu henüz ilmen tetkik etmiş değildir. Dünyanın dört bir yanından bilhassa Arabistan’dan çok ziyaretçisi gelmektedir.
       Ben de Haçkalı Babaya dair kendi hayatımdan birkaç menkıbeyi özetleyeyim:

1- Ben de kendi hayatımda Haçkalı Baba'nın ruhanetinden istifade etmişimdir. Trabzon Imam-Hatip Lisesi son sınıftaydım. Yıl 1966. Bir gece rüyamda Haçkalı baba'nın beyaz cübbe, beyaz sarık ve de beyaz sakallı, nurlu bir vaziyette Sera gölünün doğu yamaçlarındaki ormanların arasından geçerek Merkez Akyazı Köyü'nün Ergüneş Mahallesi'ndeki evimize doğru geldiğini gördüm. Hâlbuki: O benim doğduğum sene 1949'da vefat etmişti. Onu hiç tanımıyordum. Onun bembeyaz nurlu durumunu görür görmez çeşitli sevinçlerle kendimden geçtim. Bizim eve ulaşamadan yakın bir yere vardığında rüyadan uyandım. Fakat, o heybetini hiç unutmadım. Bu rüyadan sonra hem Trabzon'da ve hem de Kayseri’deki yüksek tahsil sözlü ve yazılı imtihanlarını kazandım. Ilahiyat Yüksek tahsili yaptım. 1983–84 Yıllarında ve 1994 sonrası Haçkalı Baba’nın fotoğraflarını elde ettiğimde rüyamdaki adamla aynı olduğunu anladım.
2- Dedem Mustafa Yazıcı (Mollaoğlı) Haçkalı Hoca Efendi'nin müriti idi. Bu nedenle Trabzon Ayasofya Camiinin imamı olan rahmetli babam Muhammed Sefik Yazıcı Hoca Efendi Haçkalı Babayı hürmetle anardı. Kendisi sağlığında onun1a birkaç defa görüşmüş. Bir defasında "Haçkalı Baba, bize hizmet et, ette daha iyi adam olalım" demiş. Haçkalı Baba da "Git başımdan. Sen imam adamsın. Ne himmeti arıyorsun? Bizim işimiz sizinle değil, kâfirlerle" diyerek din adamlarının kendi görevlerini unutmamasını tembihledi. Babam o zaman Ayasofya'da değil başka bir yerde imamdı. Ama ben bunu babamdan bizzat dinledim. Bazı gayb haberlerini, mesela: bir kız kaçırılması hemen haber verdiğini babamdan dinlemişimdir.
3- Haçkalı Baba Trabzon Ayasofya’nın ibadete açılacağını da o muhitteki müritlerine söylemiş. Gerçekten kendisinin vefatından üç sene sonra 1952 yılında Trabzon Ayasofya ibadete açılmış, imamlığına da babam Muhammed Sefik Hoca tayin olmuştur. 1964’e, kadarki ilk, orta ve lise tahsil hayatım bu mahallede ve bu camide geçmiştir. Ne yazık ki Ayasofya 1964’te müze yapılmıştır. Bunun üzerine halk ve devlet işbirliği yaparak Yeni Fatih Camiini ibadete açmıştır. Ama bana göre Haçka1ı Baba'nın kerameti yine tecelli edecek ve Trabzon Ayasofya tekrar ibadete açılacaktır. Cünkü: çocukluğumda Haçkalı Hoca Efendi'ni
müritleri babamın yanına gelip bu camiinin en yüksek odasındaki Hoca evinde (Kadiri ve NakşÃ®ler bir arada) zikrederler. Gece yarısı pencereyi açarak semalara dogru "YA HAYY" diye haykırırlardı. Bugün dahi Haçka1ı Baba'nın müritleri o mahallede yaşamakta ve zikre devam etmektedirler. Ne var ki bugünküler yaşlı değil gençtirler. Allah'a gönül yoluyla varmak demek olan tasavvufa gönül vermişlerdir. Yaşlılar ise rahmetlik olmuşlardır. Ayasofya Camiinde burayı restore eden Ingiliz Mimar Papaz Davidle burada restore yıllarında uzun zaman beraberliğimiz olmuştur. Haçkalı Baba'nın yaşlı müritlerini David’de görmüştü.
Simdi sıra ile Haçkalı Baba’nın bugün Haçka'daki hatıralarını görüp tanıyalım:
Işte Haçkalı Baba’nın ermişlik dönemine ait bir fotoğrafı:

Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor
Resimleri Görebilmek İçin Üye Ol veya Giriş Yap

 Işte bu Haçkalı Baba Külliyesi'nin çile hanesinde mukaddes çile ile nefis terbiyesi çilesi çeken, Haçkalı Baba'nın müridi olmanın mutluluğunu yaşayan üç kişi.

Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor
Resimleri Görebilmek İçin Üye Ol veya Giriş Yap
    Soldan sağa:
1- Imam Temel Atalar (Yeşil Sarıklı)
2- Talebesi Mehmed Birinci (Bastonlu ve beyaz sakallı)
3- Torunu Süleyman Kazancı (Gözlüklü)
Tarih 26 Temmuz 1992 Düzköy. Arka planda Musa Hoca Efendi ile istişare etmekteyiz. Bu külliye halkın hayırseverlik dolu yardımlarıyla olmaktadır. Birçok insan burada marazi fikir ve duygularından kurtulmaktadır. Ferahlık ve saadet, huzur ve manevi güç kazanmaktadır. Moral tazelemektedir. Burası Trabzon Belediyesi Belgeseline de dahil edilmiştir. Hem yerden ve hem de helikopterle gökten çekilmiştir. Tabiat ve din güzellikleri bir aradadır. Daha temiz ve güzel tutulması yerli ve yabancı turizm açısından da mühimdir. Buraya yardım için basılmış makbuzları bile hatıra olarak saklamaktayız. Uzerinde Haçkalı Baba’nın camisine yardımı teşvik eden bir cami resmi vardır.

Simdi Haçkalı Hoca Efendi için yazdığım bir şiirimi bilgilerinize sunmak istiyorum.

HACKALI HOCA EFENDIYE BINLERCE SELAM!

Karadeniz Evliyalarından bir hak velisin sen;
Veliler ordusunun ne sonu ne evvelisin sen...

Bunca sahiller dururken sen yaylalara taht kurdun;
Bunca gönüldaşını da o dağ yoluna vurdun...

Vaktiyle nasıl inip çıktın bunca sarp yokuşları;
Unvanın "KUS MUSTAFA" şereflendirmişsin kuşları...

Seninle şenlendi o ıssız kalmış kayalık dağlar;
Seni yalnız bırakmaz Hakk'a âşık beyaz bulutlar...

Nice yol bilmezlere sen orda kendini buldurdun;
Nice sapmışın gönlünü de hidayetle doldurdun...

Türben bir aşk yığını olmuş yaylanın çimeninde
Birkaç cami kuruldu, cemaat oluştu çevrende…

Meşhur kerametlerin hala dilden dile dolaşır;
Her birisi, Allah aşkının menkıbesini taşır…

Ne yazık ki sağ iken dergâhında bulunamadık;
Senin gibi pirlere layık bir mürit olamadık…

Simdi ayın aşkın, kıvılcımıyla yanıp tutuştuk;
Bu aşk ateşlerinde Haçka yaylasında buluştuk…

En cahil insanlara anladığı dille ders verdin;
Hakk'a aşık bir halk velisi olduğunu gösterdin…

Hocalarından birisi Corumlu Mustafa Baba
Diğeriyse hemşehrin, Akçaabatlı Hakkı Baba…

Biri Medine'de Cennetü-l Baki'de yatmaktadır
Biri Trabzon Boztepe'de, herkes tanımaktadır…

Bir diğeri Boztepe'de medfun olan Salih Baba’dır;
Trabzon şehri asıl evliyalarla nurlanmaktadır…

Bir hocan da Gümüşhaneli âlim Ismal Bey’dir;
Kadiri ve NakşÃ® yolları sende birleşmektedir…

Sen Istiklal Savaşında da kâfirlerle savaştın;
Allah'ın izni ile bütün mâniaları aştın…

Seni yıldırmadı hapishane demir parmaklık;
Velilerle uğraşmaktır asıl en büyük barbarlık…

Tütünün akıbetini sen ne güzel haber verdin;
Sigara felaketlerini gözler önüne serdin…

Baban da senin yattığın huzurlu yaylada metfun
Kızın ahirette de seninle, kucağında metfun...

Nice müridin yaşlı gözlerle ayağına gelir;
Can-ü gönülden dua eder, nice selam gönderir...

Ruhuna Fatiha okur, tasavvuf biatı verir;
“HU" sesleriyle aşkları arş-ı a’laya yükselir...

Kadiri meşrebininin bir yankısının gönüllerde;
Ha Mevlana, ha Yunus, aynı aşk kokusu güllerde...

Bin bir çileyle Hakk yoluna kurban etmişim nefsi; 
Adım Mustafa'dır, mahlasım ise NEFES, NEFESI.

Veliler karşısında pes eder şeytanların fendi;
Nice selamlar sana ey Haçkalı Hoca Efendi!

31.7.1992 Akyazı / TRABZON

        15.08.1994 tarihinde Sevket Culha Ağabeyin bana anlattıklarına göre Haçkalı Efendi'nin takvası ilminden çoktu. Içi dışı çok temizdi yani temizliği çok açık görülmekteydi.
       Abdurrahman Serdar Hoca'nın bana anlattıklarına göre, Haçkalı Baba'nın kendi evi Kalekapısı’nın kuzeyinde idi. Burada Abdurrahman Serdar Hoca kendisini çok ziyaret etmiştir. Bir işin olup olmayacağını bilebiliyordu. Ancak direkt söylemez, sözle veya kafasını sallayrak işaret ederdi. Onu aldatmak isteyenlerin veya onun forsuyla valiye gidenlerin sahte imzalı mektup verenlerin yalanlarını söylerdi.
       Eşşek üzerinde Ortahisar'dan geçtiğinde onu eşşek üzerinde görenler Nasreddin Hoca'ya benzetirlerdi. Haçkalı Hoca Efendi hafız değildi. Fakat Ayet ve Hadisleri öğrenmişti. Kendisinden işinin olmasını isteyenlere bir kâğıda üç defa "Lailaheillallah" sözünü yazıp gidecekleri yere gönderirdi. Onu 1932–1944 yıllarında 12 sene Haçka Muhtarlığı ve Akçaabat, kaymakam vekilliği yapan Murteza Efendi iyi tanıyordu. Haçkalı Baba hediye kabul ederdi. Abdurrahman Serdar Hoca Kalekapıdaki evinde ona bir kilo kesme şeker hediye ettiğini söyledi. O zaman şeker acil ve en değerli hediyeymiş.
      "Aga" tesirini kullanıp "o iş öyle" dermiş. 1943 yılında Haşmet Bey isimli bir zat öğretmen okuluna girmek için ondan yardım istedi. Erzurum Valiliğine ve Milli Eğitim Müdürlüğü'ne gitmek lazımdı. Haçkalı Baba "o iş olmaz" dedi. Adam gitti olmadı. "mektup mektup" diye işaret verdi. Sonra Haşmet Bey Trabzon Lisesi hocalarından Ismail Hakkı Bey'den mektup aldı ve işi oldu. Cocuğun babasına "Aga senin çocuk o işi aştı" diye müjde verdi.
      Dağda zikrediyor, yasak kitapları var bahanesiyle köyüne baskın yapan jandarma komutanına bir yakınından acı haber geleceğini ama bir şey olmadığını bildirdi. Biraz sonra at üstünde bir asker telgraf getirdi. Komutanın babasının kolu kırılmıştı. Cekip gittiler.
      Serdar Hocaya göre. Haçkalı Hoca Müslüman cinlere sahipti. Yanında çeşitli meşreblerde dervişler toplanıp dua ederdi. Haçkalı Hoca Efendi Atatürk ve Ismet Inönü ile sağlığında bizzat görüşmüştür. Yaşlı müridi Musa Akkaya Hoca Efendi'nin anlattıklarına göre müritlerinin yanında zaman zaman kendi kendine "Ula Mustafa seninle söyleşmemiz böyle miydi? Böyle değildi." dediğini herkes duymuştur. Bunun yorumunu düşünürsek bu sözler Atatürk'ün son dönemlerinde olduğuna göre Atatürk'ün hastalığına veya devlet işlerinin yarımda kalmasına üzülmüş olabilir. Veya Istiklal Harbiyle Cumhuriyetin kuruluşunda devlet tamamen dini törenlerle maneviyata önem verdiğini ortaya koymasına rağmen, 1937'de laikliğin ilk defa Anayasa'da yer almasından ve de batıcılık sisteminin kendini göstermeye başlamasından sonra ortaya çıkan yozlaşmaya üzülmüş olabilir.
        Inönü Trabzon’a geldiğinde Tabakhanede Haçkalı Hocayı gördüğünde "Hoca bize de dua et, kazanalım" dediğine yine Trabzonlular şahit olmuşlardır. Haçkalı Baba Ismet Inönü'ye "Bu sefer de kazanacaksın, ama bir dahakine asla" karşılığını vermiştir. Gerçekten Ismet Inönü 1946 seçimlerinde kaybetmiş, Menderes devrinde Haçkalı Baba'nın dedikleri çıkmıştır. Bunu bana Ingilizce Hocası ve Trabzon Evliyaları Araştırmacısı, Haçkalı Baba'nın müridi dostum Salih Cengiz Aydemir Hoca'da 17.7.1994 tarihinde Foroz’da söylemiştir.
        Haçkalı Hoca Efendi Trabzon'a geldiğinde bugün Trabzon Sağlık Meslek Lisesi matematik öğretmeni olan Deniz Ozer Beyin dedesi avukat Azmi Ozer (Deniz Ozer'in babası ve Avcilar Kulübü Başkanı Orhan Ozer'in babası)'in Gülbahar Hatun Mahallesi'nde Ulkü Ilkokulu karşısındaki (Erdoğdu yokuşunun solundaki) evinde misafir kalırdı. Bunu 26.8.1994 tarihinde bana bizzat matematik öğretmeni dostum Deniz Ozer anlatmıştır. Bu evi de ben bizzat gördüm. Hala eski asaletindedir.
       Maçka Müftüsü meşhur Halit Aydın'ın babası Haçkalı Baba'nın halifeliğini yapmaktadır. Temsilcisi de. Maçkalı Carıkçı Mehmed Efendi'dir. Simdi halifeliği Mevlüd Hoca diye bir zat yapmaktadır. Maçka Müftüsü (O'na bölge müftüsü denir) Haçkalı Babaya dair çok mükemmel hatıralar ve çok değerli bilgiler vardır öyle ki: Haçkalı Baba'nın cenaze namazını dahi o kıldırmıştır.
       Bir polis memuru Ağustos 1994 yılında Haçkalı Baba’yı ziyaret için Trabzon'a geldi. Güney Anadolu'da PKK ile çatışmada vurulmuş. Kendini hastanede bulmuş. Tedavi olup çıkmış. Daha doğrusu bir Hoca onu bulup hastaneye götürmüş. Polis, iyileştikten sonra hastanede ona "sen kimsin, adresini ver görüşelim" demiş. Oda "Ben Trabzon dayım. Haçkadayım. Ismim Haçkalı Hoca'dır" demiş. Bunun üzerine polis Ağustos ayında gelip bu zatı aramış. Haçkaya vardığında bu zatın seneler önce öldüğünü öğrenince kendini kurtaran kişinin bir evliya olduğunu anlamış ve hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Durumunu gören diğer ziyaretçiler ne olduğunu sorunca polis bu olayı anlatmıştır. Demek ki: Haçkalı Hoca gerçekten ermiş, Allah rızasını kazanmış bir veli kuldur.
       27.08.1994 Akçaabat’ta Haçkalı Babayı tanıyanlarla yaptığımız sohbette hepsi onun meczup bir evliya olduğunda birleşmişlerdir. Ancak kendisinin Allah vergisi ilimlere sahip olduğunu ifade etmektedirler. Bugün Haçkalı Baba'nın türbesine bakan da halifesi Mevlüt Hoca'dır. Ondan önce Toprak Nene vardı. Toprak Nene'nin asıl adı Fatmadır. Hac dönüşü bulunduğu 360 kişilik uçakta Motorun üzerine benzin döküldüğü halde uçağın yanmayıp yolcuların kurtulduğunun şahitleri vardır. Ancak, bu kadın çok güzel olduğu halde güzelliğini kem gözlerden gizlemiş, günah kazanmamak için yüzüne toprak sürerek kendini çirkin göstermekle şöhret bulduğundan bu adı almıştır. (49)
       Haçkalı Hoca Efendi Istiklal Harbinde Seyh Fevzi olarak bilinmektedir. Hocası Corumlu Seyh Mustafa Efendi hacca gittiğinde Hz. Osman'ın kabrini gezerken ayakucunda "Ya Rabbi! Ben buraya gitmek için gelmedim. Ya Rabbi, Ya Resü1ellah! Beni buraya misafirliğe kabul eyle" dedikten sonra vefat etmiştir.
       Haçkalı Baba canı istediğinde uzaktan gelenleri tanımak için ellerinin parmaklarını dürbün şekline koyup uzağa bakar, gelenlerin kim olduğunu söylermiş. Karşısındakilerin hangisinin imanlı, hangisinin imansız olduğu kendisine malum olurmuş.
       Birgün Hamsiköyünden gelirken bastonunu yere vurarak "burada ne güzel cami olur" demiş. Sonradan aynı yerde Hamsiköy Camii yapılmıştır.
       Maçka'da kurak bir günde halk kendinden yağmur duası yapmasını istemiş. Haçkalı Baba hemen bir bakkala girip elini tereyağına sürmüş. "Yağ yağ" demiş. Biraz sonra şiddetli yağmur olmuş. Dinmeyip tahribat yapınca yine bakkaldan bir avuç ceviz alıp kuru cevizleri sokağa fırlatmış, "Yağma yağma" demiş ve yağmur herkesin gözleri önünde dinmiş.
Bir gün Maçka'da köprü ayağında dinlenirken halk etrafına toplanmış. O sırada içkici biri olan Mehmed Ağa çıkmış gelmiş. "Burada yine halkı ne kandırıp duruyorsun?" demiş. Hoca Efendi cevap vermemiş, halk "Sohbetini dinliyoruz" demişler. Sonra kalkıp gitmiş. Yolda Haçkalı Baba bir ev görmüş. "Bu ev şenlik midir, ıssız mı?" demiş. Halk "şenliktir hocam" demiş. Hoca Efendi "Ben burayı çok ıssız görüyorum" demiş. Birkaç gün sonra o evi ve o eve giden ağayı sel alıp orada boğmuş. (50)
       Sinoplu bir balıkçı Trabzon'a gelerek kayığını Moloz'da rıhtıma çekip Orta Hisar'da camiye namaza gitmiş. O sırada fırtına çıkmış. Kayıkçı değerli su testisinin kırılabileceğini düşünmüş. Haçkalı Baba kulağına eğilerek "korkma, testine bir şey olmaz" demiş. Adam namazdan sonra motorunun yanına koşmuş ki su dolu testiye hiçbir şey olmamıştır. Demek ki: Hoca Efendi içten geçenleri bile öğrenebiliyor olduğunu anlamış. 14 Haziran (4 Ramazan) 1949'da vefat etmiştir. 1992 yazında Zaman Gazetesi muhabiri Hakan Ince ile Haçkalı Baba'nın kabrini ziyaret ettik. Cemaatle sohbet ettik. (51)
        Maçka’ya saralı çocuklarını götürürken yukarıdan aşağı Haçkalı Hoca'nın geldiğini gören yakınları "Hocam iyi ki sana rastladık. Su çocuğun hali kötü" demişler. O da herkese kaba davranan asabi çocuğu kucağına alıp" a benim deli çocukçuğum, a benim deli çocukçuğum" diye mırıldanarak çocuğun saçlarını okşayınca raptedilemeyen çocuk, kendine gelip sapasağlam olup yürümeye başlamış. Böylece oradan geri dönüp hocaya teşekkür etmişler.
       Bu konuda bizzat şahit olduğum bir gerçeği daha anlatayım: Trabzon'da 40 yıllık gazeteci olan ve bugün Trabzon Türksesi Gazetesi'nde yazı yazan, Trabzon SP il Başkanlığını yapan, Ağustos 1994'te Istanbul’a taşınan Sn. Ozgün Baran Beyle sohbetlerimizden birinde bana:
"Hocam ben komünistim ama, Islamiyet’e inanmaktayım. Hele Peygamberler ve evliyalar hakkında hiçbir şey söyleyemem. Büyük hürmetim vardır." dedi "Neden bu açıklamayı yapmak ihtiyacını duydunuz?" dediğimde: "Hem sizin aydın fikirlerinizi çok seviyorum. Hem de başıma böyle bir hal gelmiştir. Bu nedenle din aleyhinde hiç konuşmam ve bu işlere karışmam" dedi. "Olay nedir?" dedim. Haçkalı Hoca ile ilgili gerçeği anlattı:
       "1949 seneleriydi. Haçkalı Baba'nın son dönemleri. Bir gün cünüp vaziyetteyim. Gusül için Ortahisar yokuşunda Cifte Hamam'a gidiyordum. Caminin önünden geçip meydan tarafına doğru giderken dört yol ağzında rastlaştık. Selam verdim. Selamımı almadan eski Hükümet Konağı'nın önündeki caddeden öteye doğru yaklaşık elli metreden fazla gittikten sonra öfkeyle "güya da Haçkalı Hoca. Selam verdik almadı" dedim ve yanımdakilere durumu söyledim. O sırada benim dediğimi duyarak aniden geri döndü. Durduğu yerden bana "Cünübe selam verilir mi oğlum?" diye bağırdı. Ben işitmesine imkân yokken nasıl duydu diye şaşarak kaçıp gittim. Odur budur din ve hacı hoca işine karışmam" diyerek onun büyük zat olduğunu, evliya olduğunu kabul etti.
       Haçkalı Baba'nın tek çocuğu olmuştur. O da kızı Zeliha Kazancı'dır. Haçka'da yanında metfundur. Meşhur Müridi Hilmi Baba Istanbul Topkapı'dadır.
       "Trabzon'da Lazlardan da hoca çıkar mı?" diyen birine yağmur duası yapıp yağmur yağdırdığını göstererek cevap verdi.
31.1.1990 tarihinde Trabzon Huzurevi'nde Yardımseverler Derneği Başkanı Hacer Gür meşhur Trabzon Lisesi eski beden eğitimi hocası (Hayri Gür'ün eşi) Sotka'daki evlerine Haçkalı Baba'nın sık geldiğini bana bizzat anlatmıştır. Bu konuda bir anısını şöyle anlattı: "Bir gün geldi, babam evde yoktu. Kahve ikram ettim. Içine biber atıp içti. Biraz biberde yüzüne sürdü. Hikmetini anlayamadım ve içimden "yine niye geldi?" diye geçirdim. O da "istenmediğin eve niye gidersin? Yüz şimdi yan yan" diyerek biberi bunun için sürdüğünü belirtmiş oldu. Babası gelince durumu anlatmış ama Hacer Hanım’ın babası hiç ses çıkartmamıştır.
       Bir akşam yine misafir gelmiş. Akşam kalmış. Bir mangal istemiş, içine odun koyup yakmış. Ustünde kapatmış. Sabah mangalda hiç kül görmemişler. Temiz giyen orta boylu bir adammış. Hacer Gür Hanımefendiye göre de Haçkalı Baba Sivas Kongresine katılmıştır. 29.12.1990'da bir müridinin anlattığına göre vaktiyle Trabzon'a gelen yolcu gemisi fırtınaya tutulmuş, Hoca Efendi limana demirlere asılarak "tutun habu gemiyi tutun habu gemiyi" diye uğraşırken onu görmüşler. Iki saat sonra gemi limana gelmiş. Yolcular güvertede "Hoca dua etmese kurtulamayacaktık. Büyük tehlike atlattık" demişler.
       17.8.1993'te Akçaabat'ta onu tanıyanların anlattıklarına göre vakit namazlarını nerde kıldığını hiç gören olmazmış. Cocukluğunda sel felaketinde Kalanima’da derenin ortasında bir taş üstünde kalıp sel felaketinde suların ortasında ne yapacağını şaşırdığı bir zamanda bu sır hali kendine geçmiş.
       26.7.1994 Salı günü yine Akçaabat'ta yaptığım araştırma ve incelemelere göre Haçkalı Hoca Efendi'nin künyesi "KUTBU'Z-ZAMAN MOLLA HASAN OGLU, IBRAHIMOGLU KUTBU'L ARIFIN, GAVSU'L-VASILIN. KUTBU A'ZAM, 12 TARIK MESAYIHINDAN EL MA'RUF HACI USTAFA TAHRAN" diye bilinmektedir. H. 1265/ M.1848 yılında Haçka'da doğduğu, 17 Haziran/ 4 Ramazan 1949'da Cuma günü doğduğu yerde vefat ettiği Haziran Pazar günü defnedildiği söylenmektedir. Türkiye'nin her yerinde ihvanı vardır. "Haçkalı Baba" diye tanınır. Cenab-ı Hak manevi fetihleri ve irşatları nedeniyle ve de çağımızın karanlıklarına ışık tuttuğu için odan razı olsun. Kabrinin Bolu'nun Gerede ilçesinin Esentepe çamlığındaki Horasan erenlerinden Ramazan Dede'nin, Sinop'un denize nazır tepelerindeki evlad-ı Rasülden Seyyid Bilal Hazretlerinin kabri gibi Haçka yaylasına çok yakışmıştır.

Kaynak: Trabzon Evliyaları - Araştırmacı Yazar
Mustafa Yazıcı
Emekli KTÜ Oğretim Görevlisi
Trabzon – 1995
Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları-17 






 

 
  • Gülbaharhatun Türbesi

Büyük İmaret (Hatuniye) Camii’nin doğusunda yer alır. Yavuz Sultan Selim’ in annesi Gülbaharhatun için 1506 yılında yaptırılmıştır.Türbe iyi bir taş işçiliği gösterir. Sarımsı renkli kesme taşlardan inşa edilmiştir. Pencerelerinin tahfif (sağır) kemerlerinde olduğu gibi gri taşlar dekoratif olarak kullanılmıştır. Sekizgen planlı türbe gövde üzerinde yine sekizgen bir kasnağa sahiptir. Kubbe sekiz köşeli olup, kurşunla kaplanmıştır.

  • Emir Mehmet Türbesi

Eski kabak meydanında Trabzon Lisesinin güneyinde yer alır. Kitabesinden 1523 yılında Emir Mehmet için yaptırıldığı anlaşılmıştır.Ancak, yakınındaki Kadiri Tekkesi (Hatuncuk Camii) Şeyhi Osman Baba da 1877 yılında bu türbeye defnedilmiştir. Sekizgen Planlı türbe kesme taştan yapılmıştır. Girişi kuzeydoğudandır. Mevcut iki pencere doğu ve batıya açılmaktadır. Kapı ve pencereler sağır sivri kemerlere sahiptir. Kurşun kaplı kubbe sekizgen bir kasnak üzerine oturur.

  • Hamza Paşa (Açık Türbe) Türbesi

Küçük İmaret Mezarlığında Hamza Paşa Camisinin doğusunda yer alır. 18. yüzyıla tarihlenen altı köşeli baldaken bir türbedir. İçerisinde üç mezar bulunmaktadır. Bunlardan H.1148, M.1735 tarihli olan Hamza Paşaya aittir.





 
  SON BİR (1) YILIN TOPLAMI 31475 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol